Balkan Yemekleri
Balkanlarda yediklerimizden çoğunlukla çok keyif aldık, Türk mutfağı ile İtalyan mutfağından ciddi şekilde etkilenmiş Balkan yemekleri yer yer bizdekilerden lezzetli, her zaman bizdekinden ucuz.
Bosna Hersek; Balkan Yemekleri
Türk etkisi Bosna‘da daha fazla elbette. Oradaki ilk akşam yemeğimiz yol yorgunluğu sonrası kendimizi şımartma üzerine, hiç de Türk etkisi olmayan bir yemekti. Servisin devasa tabaklarda yapılıyor olması beni ilk cezbeden noktaydı. Yemeklerden biri ortasına kaşar ve mantar konularak rulo yapılıp kızartılmış şinitseldi, diğeri ise aralarında jambonla pişirilmiş soslu iki kalın parça et. Her ikisi de takribi yarım kilo kadar geliyor ve yanlarında bol patates ile servis ediliyor. Parça etin yanında ayrıca mantar ve üzerine yerleştirilmiş bir de yağda pişmiş yumurta var. Etler memlekette hasret olduğumuz kadar yumuşak ve lezzetliydi. Verdiği göz doygunluğu ayrıca nefis, hepsinin üzerine biralarla birlikte 50tl hesap gelince ben bir an tek kişininkini getirdiler sandım. Balkan yemekleri ilk öğünden bizi etkiledi.
Boşnakçadaki adları ile dolma, sarma, cevapcici (köfte), borek bizim mutfağımıza elbette çok yakın ancak malzeme daha bol ve daha lezzetli. Orada yediğim börek gibi içi gerçekten kıymayla doldurulmuş börek bulmak kendi memleketimde ne yazık ki pek mümkün olmuyor. Ayranları ise soda ile yapılıyor, farklı.
Porsiyonlar her zaman büyük. Gün içi atıştırma imkanı bulduğumuzda akşamları tek porsiyon yemeği paylaştığımız dahi oldu. En popüler balkan kenti Dubrovnik’in antik kentinin içerisinde bile şarap ve pizzaya 60 lira ödedik. Mutfaktaki İtalyan etkisi özellikle pizza yaygınlığından anlaşılabiliyor. Hızlı yemek isteyenler için büfeler var. Yazlık yer olunca yarı prefabrik, alt kat mutfak ve sergi yeri, üst kat ise isteyenlerin oturabileceği şekilde düzenlenmiş akşam yemeği için hizmet veriyor. Börek, pizza, elbette döner ve devasa boyutlu köfteler cezbediyor.
Deniz Mahsulleri; Balkan Yemekleri
Deniz kenarına inince deniz mahsulü seçenekleri de artıyor doğal olarak. Biz aslında sadece bir sefer balık yedik, o da sardalye idi ve hiç memnun kalmamıştık, belli ki yeterince ısınmamış yağda kızartmışlar, üzerine biraz ızgarada dinlendirmiş olmalarına rağmen son derece ağır olmuş yağı emince, adeta midemize oturdu. Ama kendimizi deniz mahsullerinden mahrum bırakmadık elbette. Fransa‘da bir Belçika mutfağı zinciri olan Leon’da yediğim tencere dolusu, kabukları ile sosta pişmiş midyeleri unutmam. Neum’da da bir benzerine rastlamıştım. Biraz tuzu fazla olsa da afiyetle yedim.
Balkan yemekleri arasında kendimizi deniz mahsulüne ise Budva‘da doyurduk. Pansiyon sahibimiz hem fiyatına hem kalitesine güvendiği bir yer önermişti aslında ama biz ortamı daha güzel olan, denizin hemen kenarında kumsala masala atmış, yemek yerken sandaletlerimizi çıkarıp kuma basabileceğimiz bir yeri tercih ettik. Mum ışığında, mehtaba karşı, pespembe tabloya uygun pembe şarabımızla şahane bir yemek yedik. Ne yazık ki adını hatırlamadığım bu yer antik kentten Budva’ya doğru sahilden yürürken sağ tarafa, deniz kenarına masa atmış, kendisi sol tarafta olan tek deniz mahsulü mekanı idi. Kalamar ve karışık deniz mahsulleri tabağı Türkiye’de bulabileceğimiz üst kalitede servisler ayarında idi (hele yaz başında Akyaka azmak başında kalamar adıyla sunulan karbonatı düşününce). Gecenin yıldızı ise ilk defa tattığımız siyah risotto olmuştu. İletişim problemi nedeniyle yanlış alınan sipariş sonucu karidesli getirmişlerdi, istediğimiz bu değildi deyince hemen değiştirildi ve kalamarlı, kalamarın mürekkebi ile renklendirilmiş (dişleri de süper boyayan) hafif lapa kıvamlı pilav olan risotto geldi. Yazıya dökmem pek mümkün olmayan bu özgün lezzeti (fotoğraf makinemizin flaşı bozuk olduğu ve ışıktan uzak olduğumuz için fotoğrafını da paylaşamıyorum) bundan sonraki seyahatlerimde takip edeceğim. Deli gibi yediğimiz deniz mahsullü akşam yemeğini güzel birer espresso ile sonlandırdık. Şöhretlerin tatil yerinde, denize sıfır, şık bir mekanda, pahalı deniz mahsulleri ile şarap eşliğinde yenen bu yemeğin fiyatı 57 avro. Türk parasına çevirince bile gayet makul olan bu bedel Avrupalıların gelir düzeyi düşünülünce son derece komik kalıyor.
Bu yazıya vesile olan seyahatin detaylarını gezi anılarımızı paylaştığımız kardeş sitemiz Gezmek Güzel’de Eski Yugoslavya Yollarında başlığında bulabilirsiniz.
Ekim 2012
Comment(4)